Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

18 Kasım 2010 Perşembe

500 days of summer

Dün akşam izledik. İlişkilere aynı, sıradan bakış açışı.
Film şöyle bir cümleyle başlıyor; Dünyada iki tür insan vardır, kadınlar ve erkekler, Summer Finn bir kadındı.  Kahramanlarımızı Summer ve Tom.
Bir taraf aşkın büyüsüne, doğru insan klişesine inanırken(Tom), diğer taraf ilişki, bağlılık gibi terimlere tamamen uzak (Summer).
Tahmin ettiğiniz üzere filmin sonunda herşey tersine dönüyor, inanmayan taraf doğru insanı bulup evleniyor, aşka inanan taraf ise yapayalnız kalıyor. Tesadüf kader gibi kavramları çzmeye çalşırken kendine bir kızla akşam yemeği randevusu ayarlarken buluyor.

Alın size filmden bir replik. Esas kızımız Summer, esas oğlanımız ise Tom.
Tom: What happens when you fall in love?
Summer: You believe in that?
Tom: It's love, it's not Santa Claus.

Benim en sevdiğim kısım, filmdeki dış sesin, esas oğlanımız, Tom'un tam aşka inancını kaybetmişken, iş görüşmesinde -ne manidarki , burda acaba kader diye birşey var mı sorgulmasına girebiliriz.- Autumn isimli bir kızla tanışması öcesi kurduğu cümle. Bu cümleye dikkat!!!!!!!
Most days of the year are unremarkable. They begin, and they end, with no lasting memories made in between. Most days have no impact on the course of a life. May 23rd was a Wednesday.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder