Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

17 Kasım 2010 Çarşamba

Paris Je t'aime

İlk kez yurtdışına çıkacaktım. Geçen Mayıs ayı. 3 hafta öncesinden başlayan heyecanlı bekleyiş.
Nihayet 30 Mayıs... İş yerinde tüm gün ağzım kuklarımda çalıştıktan sonra babamla buluşup yemek yedik. Gece 4'de buluşmak üzere ayrıldık. Valizdeki ufak detayları halletikten sonra uyumaya çalıştım ama nafile, uyku imkansız... Aklımdan yarın G.'yi göreceğim, Paris'i göreceğim fikri dolanıp duruyor.
Bu durumda uyku ne mümkün? Üstelik ilk kez kendi paramla kendi başıma birşey yapıyorum bu daha da mühim...
Plan şuydu; G. ile CDG Havaalanın'nda buluşacaktık. Sonra bir gün boyunca şehri gezip ertesi gün 4 gibi Belçika'ya doğru yola koyulacaktık.
Gece 4'e kadar bekledikten sonra nihayet babam geldi. Son kontrolleri yaptıktan sonra nihayet havaalanındaydık. Size küçük bir sır; daha önce y.dışına çıkmadığım için prosedürler hakında en ufak fikrim yoktu. Biraz danışmadan aldığım yardımla, biraz da kulaktan dolma bilgilerle nihayet uçak kapısındaydım.
Nasıl bir heyecan anlatamam, kalbim yerinden fırlayacak gibiydi.Bekleyiş çok uzun sürmedi ya da ben kafamda sürekli G. ile Seine Nehri kenarında yürüme hayali kurduğum için zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Neyse artık uçaktaydık. Kalkış için herşey hazırdı. Uçak havalandıkça heyecan yavaş yavaş azalmaya başladı. Sanki başıma gelecekleri hissetmiş gibi nasıl bir huzursuzluk anlatamam.
Sebebi ancak o dakika anlamıştım...
Artık Paris'teydik. Uçak inişe geçti.Sıra pasaport kontrolundeydi. Gayet normal olarak sıraya girdim ve sıra bendeydi 15 dk.'lık bekleyişten sonra. Memurun "Do you speak English" cümlesiyle irkildim. Çünkü normal bir ses tonu yoktu. Pasaportu uzun uzun inceledikten sonra -hatta bence Türk olduğumu gördükten sonra-, bana alakasız sorular sormaya başladı. Bende ardı ardına hepsini cevapladım. Dönüş uçağım neden Belçika idi? Belçika'da kimle kalacaktım? Tren biletim nerdeydi? Hepsine cevap verdim ama buna rağmen memuru ikna edemedim sanırım.
"You have to go back to İstanbul" cümlesiyle irkildim. Nasıl olurdu? G. 200 m. uzaklıkta ben onu göremeyeceğim, üstelik ilk kez yalnız seyahat ediyorum ve üstelik ilk kez y.dışı. Benim cevabım memura gayet netti- miserable bir cevaptı kabul ediyorum.- "Please sir i cannot go back. I have spend  a lot of money and it is my first vacation. Please sir."
Ve memuru ikna ettim. Hakikaten bu cümlelerimden sonra "ok you can go"dedi bana. Nasıl yani tek gerekli olan please demem miydi. Hakikaten şaşkındım. Sorasını çok net hatırlamıyorum. Şaşkınlık, üzüntü hepsi bir arada... Nasıl bavulumu aldım, nasıl G.'yi aradım inanın hepsi flu. Tek hatırladığım G.'yi gördüğümde sarılıp ağladığım.

Benim Paris maceramın keyifsiz kısmı bu. Daha sonraki yazılarımda yaşadığım o eşsiz 1,5 günden bahsedeceğim.
Şimdilik I still luv you Paris:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder