Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

19 Kasım 2010 Cuma

Ajda çalıyor fonda Ağlama Anne. Nasıl güzel bir şarkıdır bu, nasıl güzeldir sözleri.

15 Ekim gecesi içimde nasıl bir huzursuzluk babam annem telefonda konuşuyor, -annem ablamda Tarabya'da-benim konuşasım yok, babam annen çağırıyor telefona dedikçe yarın ararım diyorum. Dememek lazım  tam 12 saat öğrendim acı şekilde.
16 Ekim Salı günü okula gittim, bir şey var karnımın ortasında bir yumruk  ama anlam veremiyorum.
Derken Matematik dersinden erken çıkıp dersanaye fizik etüdüne gittim, girmemle çıkmam bir oldu. Dinleyemiyorum odaklanamıyorum, aksiki cep telefonum evde. Bahariyeden iskeleye yürüyene kadar nasıl içim acıyor anlatamam, ama hakikaten anlatamam o hissi.Lafta değil yani. İlk ve son kez o akşam yaşadım o hissi….
Minibüste kafamdan birine bir şey olduğu geçiyor,babama ya da babaanneme. Evdeki diğer herkes sağlıklı genç bir onlar yaşlı. Ölüm sanki sırayla gelirmiş gibi. O güne kadar hep öyleydi.
Evin kapısına geldiğimde mahalleden birkaç arkadaşım yolumu kesip, beni uzaklaştırıyor, evin önünde bir kalabalık, bir şey var ortada ama anlamıyorum hala.
Ve acı gerçek, 3 tane çocuk bana annemi öldüğünü söylüyor. Şimdi düşündüğümde aklım ermiyor nasıl bunu bana 2 çocuk söylüyor, kimin fikri???
Hikayesinin gerisi yok, sadece koca bir boşluk. Tek hatırladığım bir hafta sonra her gün annemle yürürken geçtiğimiz yollardan yürürken ne garip annem yok ama okul hala var, hala trafik akıyor, hala ben yürüyorum…
Geçen 16 Ekim tam 9 sene oldu. En uzun ayrılığım 6 gün köye gittiği zaman. O da her gün konuşarak. Nasıl geçti hangi ara alıştık yokluğuna bilmiyorum, ama hala bir şey acıyor her aklıma geldiğinde. Aklıma mukayet olamıyorum. Kafamı duvarlara vurasım geliyor. O yüzden şimdilik en doğrusu şu an yaptığım gibi başkasından bahsediyormuş gibi yapmak. Yoksa ne nefes alabilirim, ne de sabah uyanabilirim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder